ataerkil olan günümüz toplumunda erkeklerin büyük baskısı sonucu ayrı bir tribe giren kızlardır. kendi yarattıkları bu triplerde haklı mıdırlar? bence haklılık payları vardır. bu noktada türk kızlarını eleştirmede zaten vermiyorlar eşiği kritik ve stratejik bir nokta olmaktadır. cinselliğin yemek, içmek gibi ihtiyaçtan sayıldığı günümüzde bu kızlarımız nasıl cinselliklerini doya doya yaşayacaklar? erkek abazan kalsa 2 ay sevişmese de gider geneleve orada işini görür ki öyle bir şansları var ama peki ya kızlar nasıl yapacak? türk kızları da vermek ister türk kızları da hoşlandığı sevdiği adamla sevişmek ister ama toplum yapısı, gelenekler, görenekler, ahlak anlayışı buna izin vermez. türk kızlarının çocukluğundan beri yetiştirilme tarzı nasıl? onları bu şekilde yetiştiren kimler? nasıl bir kız olmasını öğütleyen anne değil mi? bacaklarını ayırarak oturma fahişe mi olacaksın başımıza diyen kim babası değil mi? peki annesinin babasının kızımız fahişe olmasın endişesiyle yetiştirdikleri bu kızlar nasıl verecek?! türk kızı istemiyor da mı vermiyor yoksa veremiyor mu? konunun bu tarafını iyi anlamak gerek. (bu arada bu ”vermek’ lafına da fıtık oluyorum ama kadınlarımız bile seksi vermek olarak görüyor)
ayrıca tüm bunları ekarte edebilen kız cinselliğini istediği gibi yaşayabilecek diyelim ama bu seferde önüne bir başka engel çıkmıyor mu? kadınlar cinselliğini yaşadıkça – ya da verdikçe- hafif oluyor, basit oluyor, fahişe oluyorlar vermeseler ve sevişmeseler bu sefer gene fahişe oluyorlar. bir diğer noktada kız uğraştırmadan sevgilisine verse erkek kısmı ”ne kaşarmış bu da ya. iki dakika uğraştırmadı beni verdi fahişe” demeyeceğinin garantisini kim verebilir? toplumda oluşan arz talep meselesinin dengesizliği vardır. talep çok fazla libido yüksek. sürekli sevişmek istiyoruz ama diğer bir yandan bu talebi karşılayacak olan arzı gene kendimiz kısıyoruz. kendisine sevgili edinen kızlara kızılıyor, facebook’lar da “ikinci el kız istemiyoruz” diye gruplar kuruluyor.
türk kızlarının eleştirilen başka bir özellikleri prenses sendromu oldukları varsayımıdır. türk kızları her gün sokakta günlük hayatta erkekler arası muhabbette ”türk kızları çok reröre abi. bak elin rusuna iki kesiş sonra seviş ama bizim kızlar öyle mi? değil iki dört kez de kesişsen vermezler.” lafına tanık olurlar, nette ve özellikle sözlükte her gün kendileri aleyhine açılan onlarca başlık okurlar. tüm bu saldırılar ve eleştiriler sonucu hala daha kızların prenses sendromundan şikayetçi olunuyorsa eğer o zaman erkek tarafı suçu kendinde aramalıdır. tüm bu prenses triplerinin oluşmasında gene arz talep prensibine bağlı olarak erkeklerin suçu vardır. türk kızlarının şımarık tavırlarından rahatsız olan türk erkeği bilmelidir ki o kızlarda oluşan şımarıklığı o erkekler yaratmıştır. en basit örneğiyle üniversite ortamında kızlara (ki kızların çok güzel olmasına gerek yok belli bir güzellik hiyerarşisi içinde bıyıklı kızlar bile) her gün onlarca teklif alırlar haliyle ister istemez kızların burnu kalkar. şahsen bana da her gün onlarca teklif gelse ne yalan söyleyeyim benimde burnum kalkar. işte kızlara bu kadar gereğinden fazla abanılmazsa birinci gün olmaz ikinci gün olmaz ama üçüncü gün kızlar erkeklerin peşinden koşarlar. milleti organize edemediğin için yeni girdiğin bir ortamda güzel bir kızı gözüne kestirdiğinde olayın farkındasındır ki yarın sen ona teklif etmesen başka birisi çıkar o teklif eder ve serbest rekabetçi kapitalist ortamda piyasa kızışır. yalnız nasıl ki bir elin beş parmağının beşi de aynı olmuyorsa türk kızlarının hepside sütten çıkma ak kaşık değillerdir elbet. aralarında ”memen mi var derdin var” tribi ve ”herkes benimle beraber olmak istiyor” tavrında olanlar da vardır. onlara lafım yok. onları sadece author gibilerine havale ediyorum.
yukarıda bahsedilen hususlardan ayrı olarak tüm bu toplumsal baskılar sonucu kendi hayatını yaşamaya çalışan türk kızlarına ayrı bir sevgi besliyorum. bence türk kızları candır. türk kızlarının özellikle yazlık tatil kasabalarında ki barlarda veya gece kulüplerinde avrupalı rakipleriyle aynı ortamda denk geldiklerinde tam bir karnaval havası oluyor ve böyle zamanlarda dans etmeyi bırakarak sırf türk kızının kendi kendine avrupalı rakibesiyle mücadelesini izliyorum. sürekli erkeklerden duyarak bilinçaltlarına kadar işleyen `iskandinav erkeklerin türk kızlarından bile güzel olması` gibi emsal konularla iyice tribe bağlayan türk kızları barda bir ingiliz kızıyla yan yana geldiğinde bizim kızların içinde ki rekabetçi, asi, kıskanç duygular gözlerinden bile okunabiliyor. ingiliz kızın saf fiziki güzelliğinden tutun dans etmesine kadar olan her alanda rakibesiyle öyle bir mücadele ediyor ki canlarım benim. eğer sizde bir bara gittiğinizde denk gelirse dikkatle bakın derim. barda bir ingiliz hatun grubuyla yan yana denk gelen türk kızlarının ingiliz kızlarına bakışını dikkatle inceleyin. sürekli, kendilerinin daha iyi olduğunu, daha güzel olduklarını, daha çekici ve şık giyindiklerini, daha güzel dans ettiklerini ispat etmek istercesine bir tavırları oluyor.
konuyu toparlamak gerekirse iskandinavlılar gibi bir elf yapımızda olmadığı için arada tek tük güzel ve yakışıklı ünlülerimiz dışında geri kalanımız gerçekten çirkin bir yapıya sahiptir. bu yüzden sanki erkeklerimiz bir brad pitt bir kıvanç tatlıtuğ’da türk kızları gitsin ruslar gelsinmiş. kızlarımızın da hepsi sanki bir monica belluci bir jessica bielden hallicede türk erkekleri gitsin italyan erkekleri gelsinmiş tavrında olmaları pek hoş değildir. bu çekişme çok manasız kalmaktadır çünkü bu topraklar üzerinde yaşanılıyorsa eğer türk erkeği türk kızına, türk kızı da türk erkeğine muhtaçtır. beni türk kızlarına emanet edin.
(bkz: türk kızını güzel bulmayan türk erkeği)
Sjackson