
Nurdan Gürbilek’ e göre Oğuz Atay’ın öyküsündeki karakterler korkuyu alaya alarak ve korktuklarını unutarak özgürleşmek yerine unutamadıklarının yarattığı gerilim ile daha çok tutsaklaşmaktadır ve Oğuz Atay’ın ironi anlayışı bu gerilim ile okuyucuya aşılanmaktadır. Her bir öyküde hayatta başarısız olmuş bir bireyin, bir unutulmuşun,bir dışlanmışın,bir unutanın mahkeme karşısındaymışçasına kendisiyle yüzleşmesinin ya da toplumun karakterler üzerinde bıraktığı hasarların su yüzüne çıkışının izleri bulunmaktadır.
Bu tespitinde Gürbilek’ in iddia ettiği gibi gerçekten de kitabı okurken sade, akıcı ve ironik bir dilin kullanıldığını ve “ amma da hikaye” diyebileceğimiz derecede gerçek dışıymış gibi görünen ama aslında tam olarak içinde bulunduğumuz toplumun yarattığı kaosun içindeki bireylerin anlatıldığı hikayeler barındırdığını görebiliriz. Atay, dilinden anlamayanlar için basit ve saçma bir tarz kullanan, topluma ve düzene uymayan kriterlerde yazan, dilinden anlayabilen ya da en azından eleştirel bir gözle bakabilen okuyucu için ise ironik ve gizemli bir dili olan, okuyucuyu düşünmeye zorlayan bir yazardır.
Beyaz Mantolu Adam hikayesinde, baş karakter kendi dilinden ve kendi gözünden değil de objektif bir kamerayla izleniyormuşçasına anlatılmaktadır. Bu hikayede toplumun kendinden olmayandan nasıl korktuğunu ve korkusu ve benimseyemeyişi yüzünden sessiz, kimseye bir zararı olmayan masum diyebileceğimiz bir adamı sırf kıyafeti farklı ve tepkisiz duruyor diye korkutmalarını, hor görmelerini ve çıkar sağlamaya çalışmasını, en sonunda beyaz mantolu adamın ölümüne sebep olacak kadar onu incittiklerini görmekteyiz. Bu korku ve bu yadırgayış, insanları komik hale gelecek kadar garip tavırlar içine sürüklemiş ve Atay toplumun bu acınası durumunu ironi ile anlatmıştır.
Unutulan adlı hikayede ise anlatıcı unutanın kendisi olmasına rağmen, Atay başlığında unutulan eski sevgiliyi kullanmış ve unutanı unutulanla yüzleşirken komik ve acınası bir hale koymuştur. Kadın anlatıcının bir ölüye karşı olan korkusu, kendisiyle ve geçmişiyle hesaplaşmaya karşı duyduğu korkuyla bastırılmıştır. Kadının çatı katına çıkmayışını mazaretlerle açıklamaya çalışması, annebabasının resimlerini çatı katına bırakışı, gözümüzde geçmişini unutmaya çalışan ve bugünün mazaretlerine sığınmaya çalışan, korkulu bir kadını canlandırmaktadır. Korkuyu beklerken adlı öyküde ise gizli bir örgütten geldiği düşünülen üç beş satırlık bir mektubun bir adamın kendini eve kapatmasına, kendisiyle ve korkularıyla yüzleşmeye başlamasına neden olduğunu görmekteyiz. Bankadan hesabına ikramiye çıkışı gibi amma da yaptın Oğuz’cuğum dedirtecek tarzda garip ve ironik durumlar hikayeye renk katmış ve mübalağa sanatı yardımıyla diğer hikayelerde olduğu gibi aşırıyı sunarak normali kabul ettirme yöntemini kullanmıştır Atay. Bu hikayede adamın gizli örgütün gerçek olmayışını duyunca yaşadığı hayal kırıklığı, korkularımızı nasıl büyütüp yücelttiğimizi göstermektedir. Ve yine Atay’ın başkahramanı korkusunun gereksiz olduğunu görünce rahatlamak yerine daha çok dibe batmış ve çevresindekilere aynı korkuyu yaşatmaya çalışmıştır.
Bir mektup adlı hikaye de gönderilemeyen bir mektupta umutsuz bir vaka sayılabilecek insanın başından geçenleri anlattığını görmekteyiz. Kahramanımız kimseye anlatamadığı yaşlı sevgilisini, köpeğini ve Üçüncü şahısı, kendisiyle ve aslında kendinden bir üst düzeyde bulunan Üçüncü Şahısla savaşmasını gereksiz ayrıntılarla dolu mektubunda ona içki masasında öylesine iş teklifinde bulunmuş patronuna anlatmaktadır. Bu adamın hali de diğer hikayelerdeki gibi içler acısı ve aynı zamanda komiktir.
Tüm hikayeleri tek tek incelemekten ziyade genel olarak kitabı ele alırsak, girişte de belirtildiği gibi Oğuz Atay toplumun basmakalıp kriterlerine uymayan ve kurbanlaşan ya da yozlaşmış toplumun klasik tiplemelerini yansıtan karakterlerle korkuyu ve toplumun düzeninin ironik bir şekilde ele almış ve abartmalar aracılığıyla komik halimizin altında yatan acınası durumu gözler önüne sermiştir.
Didem B.
OturanBilge.com