
Ateşten Gömlek isimli romanda başkarakter ve anlatıcı Peyami olmasına rağmen, Peyami sadece bir tanık, olayların önemini, aşkın ve Ayşe’nin ne önemli bir karakter olduğunu anlayabilmemiz için bir araç olarak kullanılmıştır. Aslında yazar Peyami’yi değil, Kurtuluş savaşı sırasında gerçekleşen olayların önemini ve kendisi için idealize edilmiş bir kadınının özelliklerini anlatmıştır. Kitap bittiğinde aklımızda kalan Peyami değil, dönemin özellikleri ve Ayşe’nin büyüklüğü olmuştur.
Nazan Bekiroğlu, Halide Edip Adıvar ‘ın romanlarında kadınları aşk üçgeninde kalmış, toplum değerlerine verdiği değer yüzünden kendisi için önemli olan aşkı içine atan, aşk ızdırabı ile yanan, bir nevi Ateşten Gömlek giyen, yine de toplum değerleri yüzünden kendini arka plana atan ve toplumu daha önemli gören, kutsal bir kadın kahraman ortaya çıkardığını iddia etmektedir. Ateşten Gömlek, sadece toplumun değil, karakterlerin de giydiği bir gömlek olmuştur, çünkü Ayşe kabarık milli duyguları için aşkına verdiği değeri görmezden gelmiştir. Peyami’yi ne İhsan ne de kendisi değil, İzmir’i alan kişinin onun seveceği insan olduğuna inandırması, onun milli duygularının kalbinden ve hislerinden daha değerli olduğunu gösterir.
Romanın sonunda anlatılan kişilerin, başına gelen bir kurşun sonrası beyninde yarattığı gerçek olmayan hayaller sonucunda oluştuğu gerçeği, Halide Edib ‘ in eserindeki güçlü kadın karakter üzerine gölge düşürmektedir. Tüm romanı okurken böyle bir karakterin varlığının sizi büyülemesi sonrasında her şeyin bir hayalden ibaret olduğunun gösterilmesi, karakterlerin abartıldığını, böyle insanların ancak hayallerimizde olabileceğini düşündürmektedir. Nazan Bekiroğlu’ nun da dediğin gibi olayların başından sonuna kadar yılmayan, hiçbir güçten düşüş belirtisi göstermeyen, canını ve tüm hayatını milli mücadeleye adamış, kendinden vazgeçmiş ve vatanı uğruna canını teslim etmiş bir kadın olan Ayşe, diğer karakterlere göre inandırıcılığını yitirmektedir.
Genlerimizden ve doğanın bugüne kadar üzerimizde kurmuş olduğu baskıdan ötürü her ne kadar eleştiriye açık olsa da kadının her zaman kalbine yenik düştüğü, zor durumlar karşısında bir erkek kadar güçlü duramadığı gerçeği her zaman empoze edilmeye çalışmıştır. Bu çok genel ve katı bir görüştür. Bir kadın d erkek gibi vatanın zor durumda olduğu zamanlarda canını dişine takabilir, kendinden ve duygularından taviz verebilir. Bu karşılaşılmayacak bir durum değildir. Ancak Ayşe karakteri daha çok herkesin normal karşılayacağı bir kadından ziyade feminist bir yazar ve düşünce tarafından idealize edilmiş olduğu için abartılı ve anormal görünmektedir. Normal bir kadın değil, feminist bir yazarın hayallerindeki kadını canlandırmıştır. Asıl şaşırtan ve gerçekliğini yitiren şey ise yazarın bile yarattığı karaktere inanmayıp ve normal olamayacağını düşünüp kitabın sonunu gerçek olmayan, kurşun yarası etkisiyle oluşmuş hatıralara bağlaması olmuştur.
Yazar belki de bir hayale bağlamasaydı, yarattığı güçlü karakter Ayşe , imkansıza yakın da olsaydı tüm kadınlar için idealize edilmiş bir Anadolu kadını olarak kalabilirdi. Abartılmış tüm özellikleri benimsenebilir, hayallerimizin Ayşesi ve olmak isteyeceğimiz Ayşe olarak kalabilirdi. Ancak sonunun kurşun yarasıyla oluşan psikolojik bir rahatsızlığa bağlanması yazarın bile yarattığı Ayşe karakterine inanmadığını ve sadece Peyami’nin hayalinde idealize ettiği bir kadının yansıması olduğunu gösteriyor.
Didem B.
OturanBilge.com